Güneşten saklanan odada
kağıt mağarama çizerken
düş meltemiyle yüzen adayı
Sylvia bir kaplan suretinde atlar
çakıl taşıyla dolu fanusun üstüne
cam kırıkları birleşip süte dönüşür
boz bulanık perdede iki küçük ağız
iki pembe Şubat balığı uyanır.
Yürürüm bazen de kayarım
şeytan örümceğinin ip yollarındabulut bahçesinin papağanlarıyla Frida
Furûğ’un ellerini boyar
şiirin sekizinci rengiyle.
Bir kasırganın yelesinde girerim
çamurdan bir odayamasada Camille’in heykel kalbi
camdan bir yaprak şeklinde
üstünde ateş dikeni
yıkmaya gideriz Rodin müzesini.
Düşerim hep suya hep
yapışırım deniz altı rüzgârınadeniz fenerini geçerken
iner suya Virginia
bir taş verir cebinden üçgen
üstünde kazınmış kara bir cümle
kaybolurum taş dilinde.
Dilek Değerli