Adonis

ADONİS




Doğu rüzgarı, bir ağaç çizer

belleğindeki çöle.

Batı rüzgarı, susar

ve dinler yapraklarının çığlığını.

Dalların güncesini yazar her gün

rüzgarsız bir tepede.

Yeniden doğar her gece

ateş ve suyun üstünde. (1)
                                                 (Not: Adonis adlı şiir Dilek Değerli'ye aittir)



Adını değiştirip yeni bir ad bulmak kendine… Güç olsa gerek. Yirmi dört yaşında Ali Ahmad Sa’id Eşber, adını değiştirerek Yunan Mitolojisinde geçen yaşamın, ölümün, ruhun yeniden canlanmasının simgesi olan Adonis adını aldı. Ülkesini değiştirmek, dini, dili, uygarlığı çok farklı bir ülkeye göçmek, daha da güç olmalı. Üstelik ana dilinde yazmak için direnen bir şairseniz. Ve ana diliniz de evrensel olmayan bir dil Arapça ise. Tüm bu zorluklara rağmen Fransa’da yaşayarak şairliğini sürdüren Suriye’li Adonis ismini, hem Batı, hem de Doğu’da duyurmayı başardı. Adonis, şairliğinin yanı sıra, edebiyat eleştirmeni, çevirmen, editördür. Birçok Ortadoğulu şair gibi sürgünün sızısını araştırdı. “Beni sürgün eden dilde yazarım” diyen Adonis on iki yaşına kadar okula gitmedi, köy öğretmeni O’na okuma yazmayı öğretti. Şiire düşkün olan imam ve çiftçi olan babası, Adonis’in şiirle tanışmasını sağladı. On dört yaşındayken bağımsızlık üzerine yazdığı şiiri Suriye Cumhurbaşkanı’na okudu ve şiiri çok beğenen Cumhurbaşkanı Adonis’e dileğini sordu. Dileğinin okumak olduğunu söyleyince Tartus’ta okuması için davet edildi. Adonis, Fransız lisesindeki on iki yıllık eğitimi dört yılda tamamladı. Sonra Şam Üniversitesi’nde Edebiyat ve Felsefe eğitimi aldı. Otuz yaşında Suriye’den daha ileride olduğu için Lübnan vatandaşlığına geçti. Otuz altı yaşında ise Paris’te yaşamaya başladı.


Adonis, büyük Fransız şairlerini Arapça’ya çevirdi. Ortadoğunun sorunlarıyla ilgili eleştiriler yazsa da bir şair olarak deneysellik, dil ve geleneksel şekilcilik yerine şiiri özgürleştirmeyle ilgilendi. Adonis’e göre Arap şiirinin iki yanı vardır, kendisi ve diğerleri.


Sürgün, Arap şairi olmanın asıl tanımlaması değildir: dilin kendisi sürgünde doğar. Şair iki sürgün arasında yaşar; içsel olan ve dışsal olan. Sürgünü, göçmeyi şu dizelerinde çok etkili bir biçimde anlatır: “ Geçmişim çöküyor, içinde sûretim / o sûrette çöküyorum ben de, ama /nedir içimde yükselen? / nedir içimde yeryüzünü omuzlarından tutan / yeryüzüne kapaklanan, kıvrılan / kirpikleriyle giysisini toplayan / düşlerinin parçalarıyla / çevresine kabartma süsler yapan- / benliğimle aramdaki bu çöller yaratıcım mı yoksa? / boyumu aşan kumlar bir sele, / bir yaratış tufanına mı dönüşüyor ne? / yanlışımı giyen şu dağlara fısıldayacağım, / göçlere çıksınlar diye benim gibi, giysinler diye göçebeyi / fısıldayacağım kartallarına kaynaklarına hurmalarına / bilenmekteyim onunla,-/ istemiş değilim onu /istemeyeceğim / dalgasına binmiş tedirgin / taşınıyorum bir buluta / uyuyorum rüzgarın kolunda” (2) Şiirlerinde aşk, ölüm, savaş vardır ama bensiz, referanssızdırlar. Benin yokluğu,
şiirlerine ve okuyucuya boşlukla dolmaya izin verir. Adonis’in Arap kültürü ve edebiyatının
duyarlılığına sahip olan şiirleri, O’nun soyut olan eleştirileriyle kişilik kazandı. “Bu karanlık gibi hiçbir şey, beni berraklaştırmaz veya belki de; hiçbir şey beni bu berraklık gibi karartmaz.” der Adonis. Şiirlerinde kum, rüzgar, taş, ağaç, su, gök, ayna, yol, rüzgar gibi imgeler ağırlık kazanır. Bu imgelerin çoğu Arap şiiri geleneğinde varken, Adonis onları aynı zamanda gelenekten uzaklığını göstermek için kullanır. Bu zıtlığı açıkça belirtmeden yapar. İmgeler keskindir ve şiirlerdeki sesler gerçekten duyulabilir. Bir denemesinde Adonis, şiirleriyle ilgili şöyle yazar: “ O, uzağın ve tehlikelinin dilidir: uçların bir dili, sözcüklerin derisini yüzen bir dil ve öyle yaparak dünyayı dile getirir.” Şiirlerinde, efsanelerdeki yeniden canlanan, cisimlenen Tammuz, Phoenix, Adonis gibi tanrı figürleri görünür. Adonis’in şiiri zaman zaman devrimci ve anarşist, zaman zaman da mistisizm doludur. O’nun mistisizmi sufi şairlerden beslenir. O’nun ilk şiirlerinin bazılarının ritmik yapısındaki duruluk, seçkinlik, zenginlik ile son şiirlerindeki karmaşıklık ve düzenli ritmik örüntünün yokluğu bir zıtlık oluşturmaktadır. O her yeni çalışmasında kendini aşan, paradoksların ve uçların şairidir. Sürekli araştıran, yenilikten korkmayan bir şairdir. Bir söyleşide Adonis, yaratıcılığı üzerine şunları söyler: “ İlk şiirlerimden bu yana bilindik kalıpların ve sınırların ötesine geçmeyi hedefliyorum. Her zaman sözcüklerin imkanının sınırlarına karşı şüphem vardı. Aslında bu bende her sınır için geçerli. Ama ben kendimden başkasını temsil etmiyorum. Ben kendimden başkası değilim. Hiçbir ideolojiye ait değilim. anti-ideolojik olduğum bile söylenebilir. Ben sadece yaratıcılıkla, dünyayla ve insanlarla ilgiliyim.”Adonis şiir yazma eylemini şu sözlerle anlatır: “ Bir şair olmak, henüz yazdığımı ifade eder ama gerçekte hiçbir şey yazmadığımı ifade eder. Şiir başlangıçsız veya sonu olmayan bir eylemdir. O gerçekten başlangıcın bir sözü, bir sürekli başlangıçtır.” Adonis, geçmişini kazımak için uğraşmamış, “kozmik bir yurttaşım” diyerek daha önce kurulmamış bir ülke olan dilin tek güvenilir yurt olduğunu söylemiştir. Ama geçmişten gelen görüntülerin, imgelerin şiirinde dolaşmalarına da izin verir. Dilin geleneği taşıdığını düşünür. “ Toprak açıyor evini / bağrı bir yatak / bütün tarihler ulanıp uç uca / gerdanlık gibi / asılı çevremde…” (3) Kendi ülkesini kendi tasarlayan, dilin evrensel dünyasında dolaşan gezgin Adonis, din, mitoloji, sosyal gerçekliklerin etkilerini göz ardı etmeden imgelerin birer nota gibi yan yana dansetmelerine izin verir. Adonis, ölen eşi Eurydike’nin canlanması için ölüler ülkesine giden müzisyen ve şair mitolojik kahraman Orfeus için “Orfeus’a Ayna” adlı bir şiir yazar; Senin hüzünlü şiirin Orfeus / Değiştiremez özümüzü. / Tutkun sevgiliye kurmayı bilemez / Ölüler karesinde bitkin bir aşk yatağı. / Ne bir kol ne bir örgü.(4) Yol adlı şiirinde kadınlar hakkında yazdığı bu dört dize Adonis’in en sevdiğim dizelerindendir; Kadın / Bir düştür / Bir kadının düşe / Dönüştürdüğü bir düş.


Adonis, kendisine Nietzsche, Heidegger, Rimbaud, Baudelaire, Goethe ve Rilke’yi yakın hissettiğini itiraf eder. Bu yazarlarla ilgili şiirleri de vardır : “…Ansızın, Rimbaud’ya rastlıyorum, / andımızı yeniliyoruz: / perde ışığın ta kendisi / Batı Doğunun öteki adı.”(5) “Kahvede / dinliyordum pervasız bir çığlığı / Nietzsche’yi okurken bir tufan sanarak” (6) Baudelaire / Şiirde kösnü,kirpiklerin arasında ,sırların üstünde / işte kimsesiz toprak / işte toprakta elif / Gömleğin hammaddesi ateşten. (7)


Adonis’e göre kültürel yaratıcılık, hiçbir sınır tanımaz. Yaratıcılık yalnızca “ruh”u değil, aynı zamanda bedeni de özgür kılar. Yaratıcılık, içinde çerçevesi çizilecek ya da şekil alacak boşluğu olmayan bir ufuk, açık-uçlu bir ufuktur ya da Lamartine’in dediği gibi: “Yalnızca bencillik ve nefret anayurda sahiptirler, kardeşliğin ana yurdu yoktur.”


Adonis Bitmemiş Kaside adlı şiirinde şöyle seslenir:


“Konuşuyorum - Dinleyen var mı beni


boşluğumun ağaçlarında devinen


esintiden başka


Yazıyorum – Okuyan var mı beni


göğümün adıyla yerimi giyinmiş toprağımı


öldüren şu alevden başka?” (8).


Bilmediğimiz bir zamanın içinde, Adonis okyanusunda yeniden dirilebiliriz belki de, rüzgârların eşliğinde…




Yol




Yol bir kadındır


Tutuşturmuş yolcunun elini


Aşığın eline


Aşığın eli dolu dolu


Özlem ve deniz kabukları




Kadın


Bir düştür


Bir kadının düşe


Dönüştürdüğü bir düş




Daracık kayıkta kanat sanki


Rüzgarın güllerini örtünmüş


Varacağı liman nere, unutmuş


Çeviren: Necla Işık (9)






Elifbânın Harflerine Şarkılar


……


Ey şu ben, ey uzaklaşan ben


dön bana, neysem ben geri ver bana


sevginin ve şiirin ırmağı ürküyor suyumuzdan


yaşam ayağımızın üzerindeki ter


rengi, yüzümün kırışıklarından boşanandan daha koyu


söylediğimiz ne, yaptığımız ne?


söz bir zincir, yeryüzü bir kilit,


zaman kilit altında.


Çeviren: İbrahim Demirci (10)




Zamanın Aynası




Seni çağırdılar, bekçisi olmadan günlerimin


Bu çöl mesafesinde


Ağaçların dallarından düşlerini toplayarak arzunun sevinciyle


Seni çağırdılar orada hazır bulundun


Geçmişin hüznünü rafa kaldırıp


Ey hüzün olmasaydın, olmasaydın bizimle


Dallar gibi rüzgarınla kuru


Bu senin kurumuşluğuna ağıtıdır


Çiçeklerin


Şeylerin dökülüşüyle


Davetidir buraya kıyanların, bu çığlık


Çayırın sarhoşluğuyla bize gelir


…yoksul zaman, reddedilen arzu


giysilerimiz


güzel bir deniz oldu


korkumuzu saran


çadırdan çıkaran


geçmişten


özümüze çıkaran.




Çeviren: Metin Fındıkçı (11)




Alıntılar;


1) Dilek Değerli, Gece Kelebeği, Çekirdek Sanat Yayınları, 2007


2) Adonis, Güneşin Ayetine Uyarak Düş Görüyorum, çev. Demirci, İbrahim, Oğlak


Yayınları, 1995, s, 124, 125.


3) Adonis,Dalların Güncesi, cev. Işık, Necla, Dünya Yayıncılık, 2004, s, 45.


4) a.g.e. , s,15.


5) Adonis, Güneşin Ayetine Uyarak Düş Görüyorum, çev. Demirci İbrahim, Oğlak


Yayınları, 1995, s, 94.


6) a.g.e. , s, 81.


7) Adonis, Ayna ve Düş, çev. Fındıkçı, Metin, Avesta Yay., 2002, s, 44.


8) Adonis, Güneşin Ayetine Uyarak Düş Görüyorum, çev. Demirci, İbrahim, Oğlak


Yayınları, 1995, s, 138.


9) Adonis,Dalların Güncesi, cev. Işık, Necla, Dünya Yayıncılık, 2004, s,16.


10) Adonis, Güneşin Ayetine Uyarak Düş Görüyorum, çev. Demirci, İbrahim, Oğlak


Yayınları, 1995, s, 125.


11) Adonis, Ayna ve Düş, çev. Fındıkçı, Metin, Avesta Yay., 2002, s, 127.