KURBAĞANIN ÖLÜMÜ
Bu, insanın kemiklerini eriten sıcak olmasa daha bir rahatlıkla ölümü davet edebilirdi. Ölmekte olan herkes aynı anda yoğun bir acı ve mutluluk mu duyuyordu?
Kurbağaları yakalayıp torbalara doldurdular, sonra duvarları siyaha boyanmış, penceresiz bir odaya salıverdiler. Yumuşak deriler sıçrarken, tavandan bir kapak açıldı, ipten merdivenler inmeye başladı kurbağa dalgasının üstüne doğru. Derisine değen o hafif nesneyi tanıyamayan kurbağa daha bir tedirgin daha bir yüksek sıçrayış yaptı. Ayaklarından biri ipten merdivenin basamağına takıldı ve boşlukta bir iki kez sallandıktan sonra yavaş yavaş çıkmaya başladı ipten basamaklardan. Nereye gittiğini merak etmiyor değildi, korkuyordu. Ama aşağıda kurbağa selinde boğulmak daha mı iyiydi, bilemiyordu. Sesler gitgide artıyor, oda çığlıklara sığmıyordu. Kurbağa tırmanıyordu, yok hayır ipten basamaklardan nereye çıkacağını bilmeden çıkıyordu. Serin bir hava dalgası hissetmeye başladı. Ve sert bir zemin… Delikten çıktı. Yer çok soğuktu, sıçraya sıçraya ilerledi. On, on beş sıçrayıştan sonra ayaklarını hissetmez oldu. Yer buzla kaplıydı. Kime lanet edeceğini bilemeden “lanet olsun” deyip bir sıçrayış daha yaptı. Kurbağa, bu buzdan zeminin nereye kadar gittiğini algılamaya boyunun yetmediğini anlayınca bir kez daha lanet sözcüğüne sığınarak en yüksek sıçrayışlarından birini yaptı. Keşke aşağıdaki kurbağalar bu sıçrayışını görselerdi, özellikle O’nu çekemeyen sarı benekli kurbağa. Ayaklarını hissetmiyordu ama neler düşünebiliyordu. Derisi büzülmeye başladı. Sıçramakta zorluk çekiyordu. Sırt üstü uzandı, her yanı karıncalanıyordu. Çıktığı deliği bulup aşağıya inmeyi düşündü bir an. Aşağıda diğer kurbağalarla birlikte belki biraz daha geç ölmek daha mı iyiydi? Onlardan bir ikisini sırtında derisini koparırlarken, birkaçını da altında bağrışırlarken gördü. Görmek istediği bir kurbağa yoktu. Yalnızca o nankör siyah kurbağa da aşağıda mıydı onu merak etti. Orada olmasını diledi içinden. Büyük bir huzur duydu o anda yalnızlığından.
Sazlıkta gördüğü ışıklar, dumanlar arasından göründüler. Derisine düşen yağmurun ürpertisini, gök gürültüsünde korkusunu gidermek için söylediği şarkıyı düşündü, yalnızca düşündü, çünkü çıkmıyordu artık sesi;
Koşuyor güneş soğuk gecelere
Elinde aynası, kendini seyrede seyrede
Koşuyor zaman döllere
Elinde ipi, kendini çeke çeke
Yağıyor yağmur, gecenin kucağına
Islak ayla bakışa bakışa.
Dilek DEĞERLİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder