Beyaz Kanatlı Atlıların Yüreği, Mahmud Derviş


 

 

BEYAZ KANATLI ATLILARIN YÜREĞİ
                                                         MAHMUD DERVİŞ
Dilek Değerli
 

Fısıltıya, kesilen taş ocağının kalbine selam olsun

Hayatın şarkılarına, hayatta olanlara

Ekinin esintisine selam olsun

Selam olsun ölünün anısıyla kalbi delip geçen

Kadının benine; mermiye, bombaya asla!

(Çeviren: Metin Fındıkçı)

 

            Sözcükleriyle taş duvarlarda yaseminler açtıran, Filistinli şair Mahmud Derviş 9 Ağustos 2008’de ülkesinden çok uzaklarda Amerika’da bir hastanede bu dünyadaki yolculuğunu noktaladı. Her ne kadar “Son tren durduğunda son kaldırım taşında. Kimseden bir gül eksilmiyor. Biten zamanın sözlerini kumrular çiziyor kadınların üstüne. Tereyağından daha fazla yayılmıyor bu şiirler.” diye yazsa da onun şiirleri son tren dursa da dünyada yayılmaya devam ediyor. Filistin’in ulusal direnişinde şiirleriyle önemli bir yere sahip olan şair, savaşların yakıp yıktığı dünyaya yalnızca şiirin uyum getirebileceğine inandı. “Şiir her şeyi değiştirebilir, tarihi değiştirebilir ve insancıllaştırabilir diye düşünürdüm ve şairlerin zihinlerini meşgul etmeye itmek için hayalin çok önemli olduğunu düşünürüm ama şimdi şiirin yalnızca şairi değiştirdiğini düşünüyorum.” “Barbarlığa karşı yalnızca şiir dayanabilir, yanında ordular yürürken duvarın üstünde büyüyen bir otun ince uzun yaprağı gibi şiirin insan kırılganlığına bağlılığını doğrulayarak

          Yazabildiğini keşfettiğinde sözcükler onun silahıydı. Mahmud Derviş’in çocukluk düşü bir şair olmaktı, ilk şiiri 12 yaşındayken yayınlandı. Filistin’den Lübnan’a olan yolculuklarını anlattığı bir şiirdi.

          Mahmud Derviş’in yapıtları onun içsel sürgün ve köksüzlüğünü, tarihsel ve kişisel geçmişini anlatır. Birçok şiiri, vatanının yok oluşunun, kuşatma altında olmanın hayal kırıklığının, işgal edilmenin aynasıdır;

 

Son sınırdan sonra nereye gitmeliyiz

 nereye uçmalı kuşlar, son gökten sonra?”

 

Yurdundan sürgün yaşamanın şairi nasılda dirençli kıldığını, çelikleştirdiğini çoğu dizelerinde açıkça görüyoruz;

“Ben oralıyım. Annesine ağladığı zaman gökyüzünü annesine

 getirirdim,

 Geri dönünce beni tanıyan bulutlar ağlardı.

 Kanın hükmüne layık olan bütün sözcükleri öğrendim kırmak için

 sütunlarını,

 Bütün sözcükleri öğrendim, çözdüm tek başıma binmek için,

 O: Vatana…

 (Çeviren: Metin Fındıkçı)

 

“Ölümün ve doğumun Filistin'i,

 taşıdım seni eski defterlerimde

 şiirlerimin ateşi gibi.

 Kumanya gibi taşıdım seni gezilerimde.

 Koyaklarda çağırdım seni bağıra bağıra,

 inlettim senin adına koyakları:”

 (Çevirenler : A. Kadir - Süleyman Salom)

 

 

“Beyrut' a bütün kasideleri söyledik, dizili günleri söyledik
  Beyrut kalemiz
  Beyrut gözyaşımız
  bu denizin anahtarından, damlalarından yaratıldık,
  uzun uzun gülüydü ve bir duvar kaldı
  yaratılan ruhta kıyametin dumanından neden senden
  ..........başkası kalmadı?..........”

 (Çeviren: Metin Fındıkçı)

 

Sürgün yüzünden, insanların koşulları yüzünden, vatanından atılması yüzünden Filistin’i bir metafor gibi açıklar;

 

“İki kez kaybettirilen iki cennetin Ademiyim:

  Yavaşça kov beni. Yavaşça öldür beni

  Garcia Lorca ile

  zeytin ağacının altında.”

  (Çeviren : Dilek Değerli)

 

“Kuşatma altında gezeceğiz

  Ulaşıncaya dek kıyısına

  Ekmeğin ve dalgaların.

  Öleceğiz düşü uğruna

  Bir yurdun

  Ve bekleyen yaseminlerin.”

  (Çeviren : Erdal Alova)

Onun ”kaydet  ben bir arabım/kart numaram elli bin/sekiz çocuğum var/dokuzuncusu bu yaz geliyor/ Kızdın mı?/kaydet ben bir arabım/…” dünyaca bilinen, en çok okunan şiiridir. 2008 yılında, yani ölümünden sadece 4 ay önce son şiir kitabını yayımladı: Pervanenin yapıtı”... ateş çevresinde son nefesini şiire tebessüm ederek veren bir pervanenin şiirlerini kapsar.

Mahmud Derviş sadece “direniş” şiirleri yazmadı, onun dizelerinde çocukluğa, anneye özlem, yaşamın kendisi, aşk, umut, ölüm ve hüzün yan yanadır. Onca acıya, sürgüne rağmen şiirlerinde kin duygusu yoktur. İlk aşkının, ilk öğretmenin, komşularının Yahudi olduğunu söyler. Ritsos, onun şiirlerini “epik lirizm”olarak tanımlar. “Şiirim sınırlı ve kişisel bir mekânda, alanda yer almıyor; ama tarihî ve coğrafik bir plan üzerinde geniş bir alanda bulunuyor.”

……….

İki kadına bölündüm

Ne doğuluyum

Ne batılı,

Ne de giden iki zeytinin gölgesi

Gideriz, oysa.

(Çeviren: Metin Fındıkçı)

………..

Bir şölendi ağzımda, Rita’nın ismi
Bir düğündü kanımda, Rita’nın bedeni
Ve kayboldum Rita’da iki yıl boyu

Ve kollarımda uyudu iki yıl boyu
Ve söz verdik birbirimize
En güzel kadehler üzre
Ve yandık şarabında, dudaklarımızın
Ve yeniden doğduk
…………
Uzak bir diyara göçtü ayım sabahleyin
O bal rengi gözler boyunca
Ve süpürdü kent, tüm şarkıcıları
Ve Rita’yı

Rita’yla gözlerim arasında...
Bir tüfenk var...

( çeviren: Ulaş Başar Gezgin)

Hangi konuların şiirini etkilediği sorusunu şöyle yanıtlıyor Mahmud Derviş;
Her şey şiir dünyamı etkiler, ancak şiir her konuyu taşıyamaz, desteklemez. Sürekli olarak şairin savaş zamanı ne yapabileceği sorulur. Bence şairler savaşı reddetmek için, savaşın dilini kullanmamalıdırlar. Bir şiir, ne kadar güçlü olursa olsun, asla bir savaş uçağını düşüremez, ama pilotun düşüncelerini etkileyebilir, değiştirebilir. Öyleyse şair insani görünümleri, bakış açısını; olaylar içinden de evrensel öğeleri gözetmelidir. Savaş mağdurlarının asıl dünyasına girmek gerekir. Şiir hayatın ihtişamının ilahisi, ezgisi olmak, çirkin şeylere karşı güzellikle mücadele etmek, savaşa karşı barışı barındırmak zorundadır. Filistin Edebiyatı, savaşın konularına hapsolarak İsrail işgalinin gerçekleştiğinin bir kanıtı olabilir, bu durumda da Filistinlilerin iç dünyası bütünüyle örtülü, üstü kapalı olarak kalabilir; insanlar kopyalara, maskelere dönüşebilirdi. Bugün için böyle olmaması, bizim için büyük bir hediyedir. İşgale, küçük düşürmelere, adaletsizliğe, haksızlığa karşı çok yazdık, ancak şimdi Filistinli’nin bir aşk şiiri yazması, aynı zamanda hem hakkı hem de sorumluluğudur.

 

Le Mond’da  yapılan bir söyleşide(çeviri; Sinan Özdemir) Mahmud Derviş’in söylediklerinden alıntılar;

- Siyasi bir mülâkat yapma teklifimizi kabul ettiniz ama bu sorulara cevap verme noktasında çekinceli davrandığınızı hissediyorum.

- Çünkü, gerçeğin içinde yaşıyorum. Siyaset konuşmayı reddetmiyorum ama bu kadar çalkantılı bir zamanda bütün gerçeklikleri reddediyorum. Kendi bakış açımdam emin değilim. Karmaşıklığı şairliğime bağlıyorum. Üçüncü dünya ülkelerinde herhangi bir şair veya herhangi bir yazar 'toplum veya siyaset ilgimi çekmiyor' derse, o bir alçaktır. O kadar alçak değilim. Bir Filistinli için siyaset yaşamsaldır: Ancak şiir daha kurnazcadır, çünkü farklı olasılıkların arasından gidip gelmeyi sağlar o. İstiare, âhenk ve görülenin ardındakini görme kaygısı üzerine inşa edilmiştir. Ancak şairler dünyayı yönlendirmiyor, çok şükür. Çünkü onların oluşturacağı kargaşa siyasilerin oluşturduğundan daha kötü olabilir.
 
- Görünüşlerin ardında ne var?

- Hayat, yani rüyalar ve düşler. Kim dünyanın daha güzele, daha iyiye gideceği ümidi olmadan yaşayabilir? Değişimin mümkün olduğu düşü olmadan şiir yaşayamaz. O bütün insanlığa ortak bir tarih ve dil öneriyor. Sınırları yok sayıyor, temelde tek düşmanı, kin.

 

- En son Fransızca yayımlanan eserinizde şöyle bir mısra var, "Yarın ne olacaksam, bugün oyum" Bunun değişmemeyi reddeden bir şairden geliyor olması ilginç...


- Tam aksine, yaşadığımız bu zaman bizleri bunaltıyor ve kimliklerimizi yıkıyor. Bunun içindir ki bendeki hakiki ben'e ancak yarın ulaşabilirim. Ne zaman başka şeyler söyleyebilir ve yazabilirsem. Kimlik bir miras değil, bir oluşumdur. Bizi oluşturur ve biz onu her daim oluştururuz. Ve biz onu ancak yarın bileceğiz. Çok çeşitli bir kimliğe sahibim. Bugün burada değilim, yarın olacağım. Bir çocuğu büyütür gibi umudu büyütmeye çalışıyorum. Olmak istediğimi olmak için ve başkalarının olmamı istediklerini olmamak için.

 

Mahmud Derviş, 1941’de bugün İsrail sınırları içinde bulunan Celile kentinin köylerinden El-Berva’da doğdu. Köyünün 1948 Arap-İsrail savaşı sırasında saldırıya uğraması ve evlerinin yakılıp yıkılmasıyla, ailesiyle kendi topraklarından ayrıldılar. “(...) çocukluğum, tüm halkımın dramıyla ilişkili olarak, kişisel dramımın başlangıcı oldu. 1948 yazının o gecesinde, dingin bir köyde atılan mermiler ayırım gözetmedi. altı yaşındaydım, zeytinliklere, sonra dağlara koşar buldum kendimi, bazen yalınayak, bazen yere kapaklanarak. korkuyla ve susuzlukla geçen kanlı bir geceden sonra, Lübnan denen ülkede bulduk kendimizi.”

Çocuk yaşta şiir yazmaya başlayan Mahmud Derviş, ilk şiirlerini yayımladığı dönemde, El-Ard (Toprak) hareketinde de çalışmaya başlamıştı. Yıllarca gazetecilik yaptı, Hayfa'da yayımlanan Al İttihad gazetesinin ve Al Cadid dergisinin müdürlüğünü işgal idaresi altında yaptı. Yazılarından ve şiirlerinden ötürü çok kez hapse girdi. 1961, 1965 ve 1967 yıllarında üç kez hapse girdi. Bir ara, akşam beşten sabah beşe kadar evinden çıkması yasaklandı: Şiirlerinin büyük kısmını hapiste yazdı. Filistinliler’in yaşadığı zorlukları dizelerine taşıyan çağdaş Filistin şiirinin önde gelen temsilcisi olduğunda, şiirleri ve yazıları nedeniyle İsrail ordusu tarafından tutuklandı. 1970 yılında İsrail’den sürgün edildi. İlk sürgün yeri Lübnan toprakları oldu.  “Kanatsız Serçeler” adlı ilk şiir kitabını 1970’li yıllarda çıkardı .1983-1987 yılları arasında Kıbrıs Rum Kesimi'nde yaşadı ve yıllar boyu bir çok Avrupa ve Arap kentinde dolaşıp durdu. 1988-1996 yılları arasında Paris'te yaşadı. Onun en üretken sürgün dönemlerinden olan 1991-1996 yıllarıdır, Paris’te geçirdiği bu yıllarda, Arap edebiyatı adına unutulmaz hizmetleri oldu. Filistinli şairler ve yazarlar birliğinin sürgündeki başkanı olarak Arapça dilinde “el kormel” adlı dergiyi yayımladı, Jacques Derrida ile beraber Uluslararası Yazarlar Parlamentosu’nu kurdular, daha sonra aralarına Avrupa ve Dünyanın birçok ülkesinden bilinen yazarlar, şairler katıldı. Siyasetin içinde yer aldı. 1982 Eylül’ünde Sabra-Şatilla kampında Filistinli mültecilere yönelik katliamın ardından Beyrut Kasidesi’ni yazdı ve bu kaside ile 1984’te de dönemin Sovyetler Birliği’nde Lenin ödülünü aldı. Şairin Türkiye’de basılan şiir kitapları arasında Zeytin Yaprakları, Filistinli Sevgili, Gecenin Sonu, Uzak Bir Sonbahar’ın Hafif Yağmuru, Celile’de Kuşlar Ölür, Düğünler, Uykudan Uyanıyor Sevgilim, Yedinci Deneme, Beyrut Kasidesi bulunuyor.
Mahmut Derviş, 1988’de Filistin’in bağımsızlık deklarasyonunu yazan kişiydi. Yıllarca Filistin Kurtuluş Örgütü’nün yönetiminde yer alan Derviş, bu görevinden 1993’te, Oslo anlaşmasını protesto etmek için ayrıldı. 1993 yılında sürgünden döndüğünde (İsrail ve Filistin arasında imzalanan Oslo barış antlaşmasından sonra) ise, parçalanmış bir ülke vardı önünde. Yılmadı; konferanslar vermeye, yazılarıyla , şiirleriyle halkının haklılığını anlatmayı sürdürdü ölene dek.

Bir söyleşide, yaşamı sürdürmenin zorlukları içinde, şiir bir halkın kendini var etmesine yardım edebilir mi? sorusunu şöyle yanıtladı; “Şiirin, ulusal mücadelede apaçık bir rol oynadığını sanmıyorum. Onun etkisi doğrudan doğruya değildir. Şiir aralıksız bir seyahat kurar, kültürler, zamanlar ve mekânlar arasında. Bu anlamıyla bir ulusal şiire inanmıyorum. Bir tarihin verilmiş bir dilin çocuğu olarak şair, bir halkın ulusal kimliğin biçimlendirilmesine şüphesiz yardım eder, kültürel bir buyruk, sınıf rolü oynayarak. Ellili yıllarda hiç şüphesiz Arap Dünyası’nda ve dünyada- bütün bağlantılı, güdümlü şiiri düşününce, özellikle, sizde Aragon- şair doğrudan siyasal bir role sahipti. Tabii dünya bugüne göre daha az karmaşıktı. Bizim durumumuzda, İsrail işgali uzun ve de Almanya’nın Fransa’yı işgalinden farklı bir işgal. Hangi sanatçı, sürekli olarak koşulların şairi rolünü oynayabilir, gönüllü asker anlamıyla şair rolü. Bu rol oynanabilirse, işgal şiiri de öldürmeyi başaracaktır.”

Amerika’daki 11 Eylül saldırılarından sonra “Hiçbir şey terörizmi haklı çıkaramaz.” diye yazdı. “İntihar bombacılarını aklamamalıyız. İntihar bombacılarına karşıyız ama bu genç insanları böylesi eylemlere neyin sürüklediğini anlamalıyız. Öylesi karanlık bir hayattan kendilerini kurtarmak istiyorlar. Bu ideolojik değil, çaresizliktir.”

            Kitapları yirmi beşten fazla dile çevrildi. Sevdiği doğulu şairler, Al-Mutanabbi, Halil Cibran, Al-Sayyab, batılı şairler Garcia Lorca, Pablo Neruda, Yeats  Derek Walcott ve Polonyalı şairlerden Symborska’dır. Hem Arap Edebiyatı’nda hem de Filistin’in mücadelesinde önemli bir yere sahip oldu. Mahmut Derviş için Filistin’in ulusal direnişinin sembol şairlerindendir denilebilir. Bu nedenle, işgale direnmek adına aşk, umut şiirleri yazdı. Şiir yazmanın başlı başına bir direniş olduğunu kanıtladı belki de böylece. Filistinli Sevgili adlı şiirinde olduğu gibi;

…………
Zalim düşmana bağırdım, ey Filistin, senin adına:

"Ölürsem, ey böcekler, vücudumu didik didik edin!"

Karınca yumurtasından kartal çıkmaz hiçbir vakit,

yalnız yılan çıkar zehirli yılanlardan!

Ben barbarların atlarını iyi bilirim.

Bir ben dururum onların karşısında,

bir ben,

gençliğin yüreğiyim her daim,

yüreğiyim beyaz kanatlı atlıların.

(Çevirenler : A. Kadir - Süleyman Salom)

 

             1995’ten bu yana yaşamını Batı Şeria’daki Ramallah’ta sürdürüyordu. Mahmut Derviş'in birçok şiiri ünlü Arap besteciler tarafından bestelendi. Bunların en önemlisi Marcel Khalife'dir. Özellikle Filistin ulusal marşı (neşîd el-intifada) başta olmak üzere birçok ünlü Arap ezgisi Mahmut Derviş'in usta kaleminden çıkarak Marcel Khalife'nin üstün yorumuyla hayat buldu. Direnişin marşlarından oldu çoğu şiiri. Birçok Arap ülkesinde yasaklanmasına rağmen her zaman halkın sevdiği bir şair olmuştur. 2006 yılı Nobel Edebiyat ödülü adayları arasındaydı.

Ödülleri:
Uluslararası Nazım Hikmet Ödülü, 2002
1969'da Lotus şiir ödülünü aldı..
1982'deki Sabra Satilla soykırımı üzerine yazdığı gölgeyi yüksekten övmek adli uzun şiiri ile 1983 Lenin ödülünü kazandı..

1993’te Fransa’da ödül aldı.


             Değerli şair Mahmud Derviş, dalgalı denizlerin döküldüğü engin yüreğinden taşan beyaz şiirleriyle aramızda yaşamaya devam edecek. Hastanede yazdığı son şiirlerinden birinde yaşamın kendisinden uzaklaştığını yazsa da;

 

“Eğer birisi bana söyleseydi: öğlene kadar öleceksiniz

  O zamana kadar ne yapacaksınız?

  Kol saatime bakardım

  Bir bardak meyve suyu içer

  Bir Elma ısırırdım

  Uzun zaman yiyeceğini  bulan karıncayı izlerdim

  Sonra yine saatime bakardım

  Sakal tıraşı olmak için zamanım olurdu

  Banyoya atardım kendimi ve düşünmeye başlardım:

  “Yazmak için süslenmeliyim, der

  En iyisi, mavi elbisemi giyerdim

  Öğlene kadar yazı masamda otururdum, ama renkli sözcükler bir türlü akmazdı

  Beyaz, beyaz, beyaz…

  Öğlene yakın

  Son öğlen yemeğimi hazırlar

  İki kadeh şarap alırdım: birini kendim için

  Diğerini geleceğini önceden bildirmeyen misafir için

  Sonra biraz şekerlerdim

  Horlama seslerim uyandırırdı beni,

  Saate bakardım

  Okuma zamanıdır, der

  Dante’nin İlahi Komedyası’ndan bir bölüm okurdum…

  

  Ve bakardım

 

  Ve bakardım

  Yaşam  

  benden  nasıl da uzaklaşıyor

  Ve

  başkalarına veriliyor..”

  (Arapça aslından çeviri: Borges Defteri )


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder